![]()
MEMEDÊ KAZIM
semskiasireti@gmail.com
TARİHTEN GÜNÜMÜZE AŞİRETLERİN STRATEJİK VE SİYASİ ALANDA KULLANILMASI
17/10/2011 Doğu ve Güney Doğudaki Kürt aşiretleri, hem Osmanlı hem cumhuriyet döneminde askeri ve siyasi alanlarda bulunduğu coğrafyada çok önemli aktörler olmuşlardır. Osmanlı döneminde askeri yeteneğe ve gerilla tipi savaşmaya sahip olan aşiret insanlarından dini ve aşiretçilik bağlılıkları kullanılarak yararlanılmıştır. Osmanlı yönetimin bir politikası olan aşiret reisleri ağaları ve bazı şeyhleri kullanma faaliyetleri her yönden meyvelerini vermiştir. Bölgedeki ufak tefek isyanları önlemek, onları olası bir Rus, İran veya başka bir ülkenin saldırılarına karşı doğuda bir sigorta olarak kullanma politikasında başarı sağlayarak onları kendilerine sadık hale getirmiştir. Bu siyaset bir yönden de Kürtleri Osmanlı için bir baş ağrısı olmaktan çıkarmıştır. Bunun çarpıcı örnekleri çoktur, örneğin Yavuz Sultan Selim İdrisi Bitlisiyi devreye sokarak bütün kürt aşiretlerini 1514 yılındaki çaldıran savaşında Osmanlı ordusunun saflarına çekmiştir. Bunu sağlamak için Yavuz askerliğe alınmama, özerk yönetimler gibi Kürtlere bir çok vaatlerde bulunmuştur, Osmanlı ile Kürtler arasındaki bu ilk tarihi anlaşmaya göre Kürtler askere alınmayacak, vergi vermeyecek ancak seferberlik olması durumunda kayıtsız şartsız Osmanlı saflarına katılacaklardı. Ekonomik avantajları tek tek kürt halkına değil de bazı şeyhlere, ağalara ve aşiret reislerine sağlamıştır. Söz konusu ilişki aşiret reislerine olduğu kadar padişaha ve onun şahsında saltanatına da büyük avantajlar sağlamıştır. Bu günkü koruculuk sisteminde olduğu gibi Hamidiye alaylarında da aynı siyaset işlemiştir. Aşiret liderlerinin her dediğini kayıtsız şartsız emir telaki eden Kürtler saltanatın saflarında yer almak ve devleti ali Osmaniye’ye bağlı kalmak zorunda hissediyorlardı kendilerini. Elbette bu siyasete bütün Kürtler icabet etmemişlerdir. Ancak ekseriyeti bunu kabullenmişlerdir. Hamidiye Alaylarına iştirak etmeyen tek aşiret Brukanlı aşiretidir. Nedeni ise Hamidiye Alayları ikame olunduğunda Brukanlıların ağırlıklı olarak İran ve Rusya egemenliğindeki topraklarda yaşıyor olmaları ve 1900 doğumlu Brukanlıların gelmiş geçmiş en kudretli ağası ve şemskanlıların yeğeni KİNYAS KARTAL yönetimindeki brukanlıların 1920-23 yıllarında Türkiye sınırları içine göç etmeleridir. Zaman zaman ufak tefek isyanlar olmuştur. Osmanlı tam anlamıyla Bu meseleye çözüm getirmemiş sistem oturuncaya kadar bu türden olaylar devam etmiştir. Dini esaslara yani şeriata göre yönetilen Osmanlı döneminde siyasi olarak Alevilere pek sıcak davranmamış hata kürt aşiretlerini Alevilere karşı zaman zaman kullanmışlardır. Bunun nedeni ise çaldıran savaşında Alevilerin Şah İsmail saflarında yer almasıdır. Bu siyaset Hamidiye Alaylarının lağvedilmesi ile son bulmuş ve çeşitli bahanelerle kürt aşiret reisleri, ağaları ve şeylerinin kimi idam edilmiş kimi sürgünlere gönderilmiştir.Osmanlının son döneminde ise Saltanata karşı olan Atatürk bir yandan saltanatla bir yandan da Kurtuluş savaşında dış devletlerle mücadele ediyordu. Bu koşullarla başa çıkmak için seferberlik ilan edilmişti. Seferberlik ilanı ile asker toplamaya başlandığında doğuda bu konuda güçlükler çekmiştir. Bunun nedeni. Hamidiye alaylarında yetişmiş padişahtan ve padişahlıktan, yana eğilimleri olan insanların Atatürk’e sıcak bakmamaları ve Osmanlıdan beri aralarında husumet ve çatışmalar olan Alevi aşiretlerinin Atatürkün çizgisine yakın durmalarıdır. Bu sebepten dolayı kürtler zorla silah altına alınmaya başlayınca firar ve göç olayları başladı, kimileri iranın kimileri ırakın ve suriyenin dağlık bölgelerine göç etmek zorunda kalıyorlardı. Bu durum işleri aksatıp geciktiriyordu. Böylece amansız bir kovalamaca başlıyor. Jandarma dipçiği ile silah altına alınmaya çalışılıyordu. Cumhuriyetin ilanından sonrada baskı rejimi Kürtleri biraz daha cumhuriyetten uzaklaştırıyordu, Ancak 1945 yılındaki çok partili döneme geçiş ile Kürtlere birer oy deposu olarak bakılmaya başlanmış baştan beri ötelenen, itilen Kürtler bir anda değerli birer seçmen olmuştu kendileri için. Çünkü politikacılar (dolayısıyla partiler) iktidar olabilmek için oy potansiyelinin büyük bir bölümünü ellerinde tutmak ve kendilerine kanalize etmek zorundaydılar. Bunun içinde halkla ilişki kurmak ve onları kendilerine çekmek gündeme gelip dayanmıştı. Bu yüzden aşiret reislerine tekrar ihtiyaç duyuldu. Uygulanan sıkı politika gevşetildi. Aşiret reisleri gündeme getirilerek partiler tarafından iltifat görüp desteklendi. Aşiretler, eski güçlerine bu dönemde tekrar fazlasıyla kavuştular. Örneğin, Ağrıda Küfrevi ailesi, Bitlis'te İnan ve Mutlu aileleri, Van'da Arvası ailesi bunun en belirgin örnekleridir. Nitekim Kasım (ve Cesim) Küfrevi, Kamran İnan, Muhiyettin Mutlu, Aydın Arvasi ,Urfada İzoliler , Sedat Bucak gibi birkaç dönem parlamenter olarak seçilmeyi başaran kişiler arasında bulunmaktadırlar. Araştırmacı yazar Ahmet Özer Konuyu şöyle analiz
etmektedir “, Atatürk döneminde çözülme ve dağılma ile karşı karşıya olan
ağalık (Şeyhlik) ve aşiretçi sisteme 1945'ten sonra tekrar işlerlik
kazandırılmıştır. Bunun iki ana nedeni vardır: 1. Oy kaygısı. Politikacılar için tek tek köylere,
kasabalara gidip halkla konuşup oylarını elde etmek yerine, kasabalara ve
köylere hükmeden, onlara sözü geçen aşiret reislerini elde etmek, reisleri
devreye sokmak daha kazançlı ve kolay bir yol olmuştur. 2. Birincisine bağlı olarak gelişen ortamda; halkı
temsil edecek yerel kişilerin, politik güçleri yanında ekonomik güçleri de
ellerinde tutan bu kişilerden seçilmesinin avantajlarının kullanılması şeklinde
izah edilebilir. Böylece "1965'de yapılan seçimlerde batıda
katılma oranı %77 iken doğuda %82'dir" (Beşikçi 1969: 218). Bu oran,
aşiret reisleri ile birlikte aşiretlerin siyasi arenaya katılmasıyla, siyasete
getirdiği canlılığı ve dinamizmi gösterir. Bu dinamizmi siyasete katılan
ağalar, şeyhler ve aşiret reisleri ayakta tutmuşlardır.Burada çarpık bir
gelişmeye tanık oluyoruz. Çok partili siyasi hayata geçiş, halkı güçlendireceği
yerde ağalara, şeyhlere ve aşiret reislerine güç kazandırmıştır. Yani politika
burada “ilerici” değil “gerici” bir fonksiyon oynamıştır.” Bunlar çok özel ve
öznel bir neden olmadıkça merkezi otorite ile bir çatışma içerisine
girmemişler, aksine idare ve batıdaki ticaret ve hakim sınıflarla işbirliği
yapmış, bu yolla zenginleşmişlerdir. Bu özellikten dolayı, bunlar, değişmelere,
-özellikle 1923 yeniliklerine- tepki göstermemiş aksine bütünleşmeye
çalışmışlardır. Getirilen bazı yenilikler (laiklik-kıyafet devrimi gibi) bu
aşiretlerin değer yargılarına ve dini inançlarına pek uymasa bile, merkezi
idare ile çatışmamak için bu değişiklikleri benimsemiş yahut benimsemiş gibi
görünmüşlerdir. Özünde bu aşiretlerin değer yargıları ahlaki ve dini yaşama
biçimleri bu yeni getirilmiş olan yeniliklerle hep çatışma içinde olmuştur.Merkezi
idareye ve onun yeniliklerine başkaldırmadıkları için bu aşiretler -bir nevi-
ödüllendirme sayılabilecek davranış ve ilişkilerle karşılaşmışlardır. Böylece
bu aşiret reisleri batıdaki ticaret sınıfı ile ilişkiye sokulmuş bu yolla hem
zenginleştirilmiş hem de yeni kültür ve değerler almışlardır. Bu yolla
yaratılmış doğulu tüccar sınıf (bunlar aynı zamanda aşiret reisleridirler)
şehirlere göç etmiş, şehrin olanak ve nimetleri karşısında şaşkına dönen feodal
aşiret reisleri, bir daha kırsal alana dönmemiştir. Ancak şehirden, mülkiyet ve
aşiret ilişkilerini yönetmeye devam etmiş, daha sonraları politikaya atılarak,
bu geçiş evresinde sarsılan gücünü tekrar yenilemiş ve politikayla
perçinlemiştir. Kendi lehine olan bu gelişmeyle beraber çocuklarını
okutmuştur. Böylece ilk baştan, bey ve aşiret reislerinin etrafında ve onlara
bağlı okumuş bir kesim meydana gelmiş, daha sonra bu gelişime kırsal alanda
yaşayan aşiret mensuplarına da yansımıştır.Okumuş kesim uzun bir süre aşiret
ile devlet, özellikle de bürokrasi arasında ilişki ve diyalogu sağlamış ve
hızlandırmıştır. Okuma oranı arttıkça bu diyalog kurma görevi de azalmış,
aşiret mensubu okuyanlar bürokraside ve diğer devlet işlerinde bizzat yer almış
hatta giderek, aşiret ilişkilerini kullanarak, politikaya aktif olarak katılmışlardır.
Böylece, merkezi idare ile uyum içerisinde olan aşiretler özellikle de aşiret
reisleri, merkezi idarenin de yardımları ile desteklenerek geliştirilmiş kendi
alanlarındaki mülkiyet ve insan ilişkilerini denetlemeleri, garanti altına
alınmıştır. Bu durumun sağlanmasında iki önemli faktör rol oynamıştır. Bunlar
maddi güç ve politik güçtür. Bir birini karşılıklı olarak ve geliştirici yönde
etkileyen bu iki güç, insan gücü ile de birleşerek şehirde yaşayan -ve şehir
yaşamının temelde ona aykırı ve onu çözücü bir fonksiyona sahip olmasına
rağmen- ağalık ve aşiret sistemi ilişkileri kurumlaşmış, etkili ve uzun yıllar
süreceğe benzeyen kalıcı bir yapıya bürünmüştür.” Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Günümüzde yeni jenerasyon Bu siyaset anlayışının farkına varacaktır muhakkak.. Hatta
varmıştır da , Zaten yukarıda bahsi geçen siyasetçiler artık eski güçlerinde
değillerdir. Çünkü uyutulan kesimler uyandı ve kendi iradelerinin
mutlak gücüne inanıyorlar artık. Sözün özü Siyasetçilerin Doğu halkı
üzerindeki çıkar sağlama siyasetleri asla bitmez. Ancak bundan
kurtulmak ve kendi iradesi ile geleceğine karar vermek yine bireyin kendi güçlü
mutlak iradesi ile mümkün olabilir.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Darbeler ve Halkın İradesi - 19/07/2016 |
Darbeleri tarihe gömelim |
DIMDIM KALESİNİN SAVUNMASINDA MUHTEŞEM BİR KAHRAMAN:EMİRHAN BRADOST - 20/11/2014 |
Kürtler bir yıl bu kaleyi savundular. Sonunda savunmadan vazgeçip kaleden dışarı çıktılar. Kaleyi kuşatmaya alan orduyla şiddetli bir çatışmaya girip, sonuna kadar savaştılar |
Kürtler ile Diğer Müslümanlara yapılan Ermeni Katliamlarında Emperyalistlerin Rolü - 15/03/2014 |
Müslüman halkın evlerini ateşe verme, mallarını gasp etme, yağmalama, cami, medrese, tekke ve mektepleri yakma şeklinde gerçekleşen olaylarda,Rusların Ermenilere yardımı yanında Müslüman halkın kafalarını kılıç ile kesme, kızların namuslarını talan |
Dünyanın kaderini değiştiren Derin Yahudi gücü: Rothschild ailesi ve İsrail - 21/07/2013 |
Dünyanın kaderini değiştiren Derin Yahudi gücü:Rothschild ailesi ve İsrail |
Zerife Xatun Olayı ve Mala Kok Ağa ile Müslüman Kürtlerin Kanlı çatışmaları - 09/04/2013 |
Bu kültür içinde günümüzde hala anlatılan Çoban Ağa hikayesi Mala Kok Axa ve Zerife Xatun meselesi oldukça ilginç olaylar içermekteydi. |
2.Adulhamit'in Aşiret Mekteplerini Kurma Amacı ve Bu Okuldan Yetişen Ünlü Kürtler - 04/02/2013 |
2.Adulhamit'in Aşiret Mekteplerini Kurma Amacı ve Bu Okuldan Yetişen Ünlü Kürtler |
AĞRI İSYANINDA ALİCAN İLE SEYİTXANÊ KERR'İN ÇABALARI VE AKİBETLERİ - 02/01/2013 |
AĞRI İSYANINDA ALİCAN İLE SEYİTXANÊ KERR'İN ÇABALARI VE AKİBETLERİ |
MODERN ASİMİLASYON VE ELDEN GİDEN KÜRT GENÇLİĞİ - 04/11/2012 |
MODERN ASİMİLASYON VE ELDEN GİDEN KÜRT GENÇLİĞİ |
STALİN’İN SÜRGÜNE GÖNDERDİĞİ KÜRTLERİN ACILARI VE YOLDA ÖLEN 50.000 KÜRDÜN TRAJİK HİKAYESİ - 29/09/2012 |
1936-1946 YILLARINDA STALİN’İN SÜRGÜNE GÖNDERDİĞİ YÜZ BİNLERCE KÜRDÜN ACILARI VE HAYATINI KAYB EDEN 50.000 KİŞİNİN TRAJİK HİKAYESİ |
![]() |