• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/semskiasireti
  • https://www.twitter.com/semski_asireti

SONSUZA KADAR BARIŞ, BİRLİK VE KARDEŞLİK İÇİN EL ELE

Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam1389
Toplam Ziyaret15991268
ŞEMS KİMDİR
ŞEMSKANLILARIN TARİHİ
BÜYÜKLERİMİZ
DRAMATİK HAYATLAR
SİTEMİZİ BEĞENİN
Saat
Title of the document

1
MEMEDÊ KAZIM
semskiasireti@gmail.com
TARİHTEN GÜNÜMÜZE AŞİRETLERİN STRATEJİK VE SİYASİ ALANDA KULLANILMASI
17/10/2011

 Doğu ve Güney Doğudaki Kürt aşiretleri,  hem Osmanlı hem  cumhuriyet döneminde  askeri  ve siyasi alanlarda  bulunduğu coğrafyada çok önemli  aktörler olmuşlardır. Osmanlı döneminde   askeri yeteneğe ve gerilla tipi savaşmaya  sahip olan aşiret insanlarından dini ve aşiretçilik bağlılıkları kullanılarak yararlanılmıştır. Osmanlı yönetimin bir politikası olan aşiret reisleri  ağaları ve bazı şeyhleri kullanma faaliyetleri  her yönden meyvelerini vermiştir. Bölgedeki ufak tefek isyanları önlemek, onları  olası bir Rus, İran veya başka bir ülkenin saldırılarına karşı doğuda bir sigorta olarak kullanma politikasında başarı sağlayarak onları kendilerine sadık hale getirmiştir. Bu siyaset bir yönden de Kürtleri Osmanlı için bir  baş ağrısı olmaktan çıkarmıştır.  Bunun çarpıcı örnekleri çoktur, örneğin  Yavuz Sultan Selim İdrisi Bitlisiyi devreye sokarak  bütün kürt aşiretlerini  1514 yılındaki çaldıran savaşında Osmanlı ordusunun saflarına çekmiştir. Bunu  sağlamak için Yavuz askerliğe alınmama, özerk yönetimler gibi Kürtlere bir çok vaatlerde bulunmuştur, Osmanlı ile Kürtler arasındaki bu ilk tarihi anlaşmaya göre  Kürtler askere alınmayacak, vergi vermeyecek ancak seferberlik olması durumunda kayıtsız şartsız Osmanlı saflarına katılacaklardı. Ekonomik  avantajları tek tek kürt halkına değil de bazı şeyhlere, ağalara ve aşiret reislerine sağlamıştır. Söz konusu ilişki aşiret reislerine olduğu kadar  padişaha ve onun şahsında saltanatına da büyük avantajlar  sağlamıştır.  Bu günkü koruculuk sisteminde olduğu gibi Hamidiye alayların­da da  aynı siyaset işlemiştir. Aşiret liderlerinin her dediğini kayıtsız şartsız emir telaki eden Kürtler   saltanatın saflarında yer almak ve devleti ali Osmaniye’ye  bağlı kalmak zorunda hissediyorlardı kendilerini. Elbette bu siyasete bütün Kürtler icabet etmemişlerdir. Ancak ekseriyeti bunu kabullenmişlerdir. Hamidiye Alaylarına iştirak etmeyen tek aşiret Brukanlı aşiretidir. Nedeni ise  Hamidiye Alayları ikame olunduğunda Brukanlıların ağırlıklı olarak İran ve Rusya egemenliğindeki topraklarda yaşıyor olmaları ve 1900 doğumlu  Brukanlıların gelmiş geçmiş en kudretli ağası ve şemskanlıların yeğeni KİNYAS KARTAL  yönetimindeki brukanlıların 1920-23 yıllarında Türkiye sınırları içine göç etmeleridir. Zaman zaman ufak tefek isyanlar olmuştur. Osmanlı tam anlamıyla Bu meseleye çözüm getirmemiş sistem oturuncaya kadar bu türden olay­lar devam etmiştir. Dini esaslara yani şeriata  göre yönetilen Osmanlı döneminde siyasi olarak Alevilere pek sıcak davranmamış hata kürt aşiretlerini Alevilere karşı zaman zaman kullanmışlardır. Bunun nedeni ise çaldıran savaşında Alevilerin Şah İsmail saflarında yer almasıdır.  Bu siyaset Hamidiye Alaylarının lağvedilmesi ile son bulmuş ve çeşitli bahanelerle kürt aşiret reisleri, ağaları ve şeylerinin kimi idam edilmiş kimi sürgünlere gönderilmiştir.Osmanlının son  döneminde ise Saltanata karşı olan Atatürk bir yandan saltanatla bir yandan da Kurtuluş savaşında dış devletlerle mücadele ediyordu. Bu koşullarla başa çıkmak için seferberlik ilan edilmişti. Seferberlik ilanı ile asker toplamaya başlandığında doğuda bu konuda güçlükler çekmiştir. Bunun nedeni. Hamidiye alayların­da yetişmiş padişahtan ve padişahlıktan, yana eğilimleri olan insan­ların Atatürk’e sıcak bakmamaları ve Osmanlıdan beri aralarında husumet ve çatışmalar olan Alevi aşiretlerinin Atatürkün çizgisine yakın durmalarıdır. Bu sebepten dolayı  kürtler  zorla silah altına alınmaya başlayınca firar ve göç olayları başladı, kimileri iranın kimileri ırakın ve suriyenin dağlık bölgelerine göç etmek zorunda kalıyorlardı. Bu durum işleri aksatıp geciktiriyordu. Böylece amansız bir kovala­maca başlıyor. Jandarma dipçiği ile silah altına alınmaya çalışılıyordu. Cumhuriyetin ilanından sonrada baskı rejimi Kürtleri biraz daha  cumhuriyetten uzaklaştırıyordu, Ancak 1945 yılındaki çok partili  döneme geçiş ile  Kürtlere birer oy deposu olarak bakılmaya başlanmış baştan beri ötelenen, itilen  Kürtler bir anda değerli birer seçmen olmuştu kendileri için. Çünkü politikacılar (do­layısıyla partiler) iktidar olabilmek için oy potansiyelinin büyük bir bölümünü ellerinde tutmak ve kendilerine kanalize etmek zorundaydı­lar. Bunun içinde halkla ilişki kurmak ve onları kendilerine çekmek gündeme  gelip dayanmıştı. Bu yüzden aşiret reislerine tekrar ihtiyaç duyuldu. Uygulanan sıkı politi­ka gevşetildi. Aşiret reisleri gündeme getirilerek partiler tarafından il­tifat görüp desteklendi. Aşiretler, eski güçlerine bu dönemde tekrar fazlasıyla kavuştular. Örneğin, Ağrıda Küfrevi ailesi, Bitlis'te İnan ve Mutlu aileleri, Van'da Arvası ailesi bunun en belirgin örnekleridir. Nitekim Kasım (ve Cesim) Küfrevi, Kamran İnan, Muhiyettin Mutlu, Aydın Arvasi ,Urfada İzoliler , Sedat  Bucak  gibi birkaç dönem parlamenter olarak seçilmeyi başaran kişiler arasında bulunmaktadırlar.

Araştırmacı yazar Ahmet Özer Konuyu şöyle analiz etmektedir “, Atatürk döneminde çözülme ve da­ğılma ile karşı karşıya olan ağalık (Şeyhlik) ve aşiretçi sisteme 1945'ten sonra tekrar işlerlik kazandırılmıştır. Bunun iki ana nedeni vardır:

1. Oy kaygısı. Politikacılar için tek tek köylere, kasabalara gidip halkla konuşup oylarını elde etmek yerine, kasabalara ve köylere hük­meden, onlara sözü geçen aşiret reislerini elde etmek, reisleri devreye sokmak daha kazançlı ve kolay bir yol olmuştur.

2. Birincisine bağlı olarak gelişen ortamda; halkı temsil edecek yerel kişilerin, politik güçleri yanında ekonomik güçleri de ellerinde tutan bu kişilerden seçilmesinin avantajlarının kullanılması şeklinde izah edilebilir.

Böylece "1965'de yapılan seçimlerde batıda katılma oranı %77 iken doğuda %82'dir" (Beşikçi 1969: 218). Bu oran, aşiret reisleri ile birlikte aşiretlerin siyasi arenaya katılmasıyla, siyasete getirdiği canlı­lığı ve dinamizmi gösterir. Bu dinamizmi siyasete katılan ağalar, şeyhler ve aşiret reisleri ayakta tutmuşlardır.Burada çarpık bir gelişmeye tanık oluyoruz. Çok partili siyasi hayata geçiş, halkı güçlendireceği yerde ağalara, şeyhlere ve aşiret reislerine güç kazandırmıştır. Yani politika burada “ilerici” değil “gerici” bir fonksiyon oynamıştır.” Bunlar çok özel ve öznel bir neden olmadıkça merkezi otorite ile bir çatışma içerisine girmemişler, aksine idare ve batıdaki ticaret ve hakim sı­nıflarla işbirliği yapmış, bu yolla zenginleşmişlerdir. Bu özellikten dolayı, bunlar, değişmelere, -özellikle 1923 yeniliklerine- tepki göstermemiş aksine bütünleşmeye çalışmışlardır. Getirilen bazı yenilikler (laiklik-kıyafet devrimi gibi) bu aşiretlerin değer yargıları­na ve dini inançlarına pek uymasa bile, merkezi idare ile çatışmamak için bu değişiklikleri benimsemiş yahut benimsemiş gibi görünmüşlerdir. Özünde bu aşiretlerin değer yargıları ahlaki ve dini yaşama biçimleri bu yeni getirilmiş olan yeniliklerle hep çatışma içinde olmuş­tur.Merkezi idareye ve onun yeniliklerine başkaldırmadıkları için bu aşiretler -bir nevi- ödüllendirme sayılabilecek davranış ve ilişki­lerle karşılaşmışlardır. Böylece bu aşiret reisleri batıdaki ticaret sı­nıfı ile ilişkiye sokulmuş bu yolla hem zenginleştirilmiş hem de yeni kültür ve değerler almışlardır. Bu yolla yaratılmış doğulu tüccar sınıf (bunlar aynı zamanda aşiret reisleridirler) şehirlere göç etmiş, şehrin olanak ve nimetleri karşısında şaşkına dönen feodal aşiret reisleri, bir daha kırsal alana dönmemiştir. Ancak şehirden, mülkiyet ve aşiret ilişkilerini yönetmeye devam etmiş, daha sonraları politikaya atılarak, bu geçiş evresinde sarsılan gücünü tekrar yenilemiş ve poli­tikayla perçinlemiştir. Kendi lehine olan bu gelişmeyle beraber ço­cuklarını okutmuştur. Böylece ilk baştan, bey ve aşiret reislerinin etrafında ve onlara bağlı okumuş bir kesim meydana gelmiş, daha sonra bu gelişime kırsal alanda yaşayan aşiret mensuplarına da yansı­mıştır.Okumuş kesim uzun bir süre aşiret ile devlet, özellikle de bürok­rasi arasında ilişki ve diyalogu sağlamış ve hızlandırmıştır. Okuma oranı arttıkça bu diyalog kurma görevi de azalmış, aşiret mensubu okuyanlar bürokraside ve diğer devlet işlerinde bizzat yer almış hatta giderek, aşiret ilişkilerini kullanarak, politikaya aktif olarak katılmış­lardır. Böylece, merkezi idare ile uyum içerisinde olan aşiretler özellik­le de aşiret reisleri, merkezi idarenin de yardımları ile desteklenerek geliştirilmiş kendi alanlarındaki mülkiyet ve insan ilişkilerini denet­lemeleri, garanti altına alınmıştır. Bu durumun sağlanmasında iki önemli faktör rol oynamıştır. Bunlar maddi güç ve politik güçtür. Bir birini karşılıklı olarak ve geliştirici yönde etkileyen bu iki güç, insan gücü ile de birleşerek şehirde yaşayan -ve şehir yaşamı­nın temelde ona aykırı ve onu çözücü bir fonksiyona sahip olmasına rağmen- ağalık ve aşiret sistemi ilişkileri kurumlaşmış, etkili ve uzun yıllar süreceğe benzeyen kalıcı bir yapıya bürünmüştür.” Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Günümüzde yeni jenerasyon Bu siyaset anlayışının farkına varacaktır muhakkak.. Hatta varmıştır da , Zaten yukarıda bahsi geçen siyasetçiler artık eski güçlerinde değillerdir. Çünkü uyutulan kesimler  uyandı ve kendi iradelerinin mutlak gücüne inanıyorlar artık. Sözün özü  Siyasetçilerin Doğu halkı üzerindeki çıkar sağlama  siyasetleri asla bitmez.  Ancak bundan kurtulmak ve kendi iradesi ile geleceğine karar vermek yine bireyin kendi güçlü mutlak iradesi ile mümkün olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 



4951 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Darbeler ve Halkın İradesi - 19/07/2016
Darbeleri tarihe gömelim
DIMDIM KALESİNİN SAVUNMASINDA MUHTEŞEM BİR KAHRAMAN:EMİRHAN BRADOST - 20/11/2014
Kürtler bir yıl bu kaleyi savundular. Sonunda savunmadan vazgeçip kaleden dışarı çıktılar. Kaleyi kuşatmaya alan orduyla şiddetli bir çatışmaya girip, sonuna kadar savaştılar
Kürtler ile Diğer Müslümanlara yapılan Ermeni Katliamlarında Emperyalistlerin Rolü - 15/03/2014
Müslüman halkın evlerini ateşe verme, mallarını gasp etme, yağmalama, cami, medrese, tekke ve mektepleri yakma şeklinde gerçekleşen olaylarda,Rusların Ermenilere yardımı yanında Müslüman halkın kafalarını kılıç ile kesme, kızların namuslarını talan
Dünyanın kaderini değiştiren Derin Yahudi gücü: Rothschild ailesi ve İsrail - 21/07/2013
Dünyanın kaderini değiştiren Derin Yahudi gücü:Rothschild ailesi ve İsrail
Zerife Xatun Olayı ve Mala Kok Ağa ile Müslüman Kürtlerin Kanlı çatışmaları - 09/04/2013
Bu kültür içinde günümüzde hala anlatılan Çoban Ağa hikayesi Mala Kok Axa ve Zerife Xatun meselesi oldukça ilginç olaylar içermekteydi.
2.Adulhamit'in Aşiret Mekteplerini Kurma Amacı ve Bu Okuldan Yetişen Ünlü Kürtler - 04/02/2013
2.Adulhamit'in Aşiret Mekteplerini Kurma Amacı ve Bu Okuldan Yetişen Ünlü Kürtler
AĞRI İSYANINDA ALİCAN İLE SEYİTXANÊ KERR'İN ÇABALARI VE AKİBETLERİ - 02/01/2013
AĞRI İSYANINDA ALİCAN İLE SEYİTXANÊ KERR'İN ÇABALARI VE AKİBETLERİ
MODERN ASİMİLASYON VE ELDEN GİDEN KÜRT GENÇLİĞİ - 04/11/2012
MODERN ASİMİLASYON VE ELDEN GİDEN KÜRT GENÇLİĞİ
STALİN’İN SÜRGÜNE GÖNDERDİĞİ KÜRTLERİN ACILARI VE YOLDA ÖLEN 50.000 KÜRDÜN TRAJİK HİKAYESİ - 29/09/2012
1936-1946 YILLARINDA STALİN’İN SÜRGÜNE GÖNDERDİĞİ YÜZ BİNLERCE KÜRDÜN ACILARI VE HAYATINI KAYB EDEN 50.000 KİŞİNİN TRAJİK HİKAYESİ
 Devamı
.

H.Abdurrahman KEDALİ
(Bilgi, Sayfası)
DÜŞÜNDÜREN MİZAH KÖŞESİ
ŞAİR VE YAZARLAR KÖŞESİ




Site Haritası
FIKRA KÖŞESİ