Yaşadığımız topraklarda tarihsel süreç içinde önemli Kürt uygarlık ve kültür merkezleri oluşmuştur. Bu merkezlerden Bayazid özellikle 17. yüzyılda önemli bir bilim-edebiyat merkezi olmuş; eserleri gün geçtikçe daha çok dünya dillerine çevrilen Ehmedê Xanî (1650-1706) o dönemde yaşamış, yaptırdığı medresede 10 bilim dalı okutulmuş ve bu gelenek, Xanî sonrası gelenler tarafından devam ettirilmiştir.
Ehmedê Xanî ekolünü takip eden Kürt aydın ve düşünürleri bu topraklar üzerinde yetiştiler. Buralar Kürt aydınlanmasının beşiği olmuştur. Ulusal bilinçlenmenin en erken geliştiği bu topraklar üzerinden, yüzlerce batılı araştırmacı ve gezgin çeşitli incelemelerde bulundular.
Xanî’den sonraki dönemde, bu ekolün mirasçıları Xanî felsefesini yaşamsallaştırma çabası içinde oldu. Xanî’den sonra sırasıyla Murad Xanê Bayezîdî (1736-1778), Îsmaîlê Bayezîdî (1654-1709), Mela Mehmûdê Bayezîdî (1797-1863), Şêx Muhammedê Celalî (1851 -1914), Saîdî Kurdî (1878-1960) ve Xelîfe Ûsiv (Yusuf) gibi isimlerin, Xanî felsefesinin toplumda yaşatılmasında büyük katkıları olmuştur. Hala toplumda ‘Xanî Baba’ yeminlerinin dilden dile egemen hale gelmesinde bu mirasçıların büyük katkıları tartışmasızdır. Ehmedê Xanî’nin yanında, filozof, yazar, şair ve yurtseverler içinde en ünlüsü Mela Mehmûdê Bayezîdî’dir. Tarihçi, dilbilimci, edebiyatçı ve folklor uzmanı olan Bayezîdî, Xanî’den sonra büyük bir yazar olmasına rağmen, araştırmaları ve eserleri halk arasında maalesef yeterince tanıtılmamış.
Toplumsal aydınlanma çalışmalarıyla önemli emekler veren ve bu yolda yaşadığı dönemde halk nezdinde itibar kazanmış olan Kürt bilim insanı Mela Mehmûdê Bayezîdî, 1791 yılında Bazîd’de dünyaya geldi. A. Jaba’nın da özellikle vurguladığı gibi, Mela Mehmûd Kürtçe’nin yanı sıra, gençlik yıllarında okuduğu Bazîd medresesinde Arap, Fars ve Türk dili ve edebiyatı üzerinde yoğunlaşmış, bu dilleri kusursuzca öğrenmiştir. İlk bilimsel araştırmalarına kendi memleketinde başlayarak, Tebriz’de ve İran’ın diğer bazı kürt şehirlerinde devam ettirmiştir. İran yolculuğundan sonra Bayazid’e dönerek Xanî Medresesi’nin eğitmeni ve yöneticisi olur, kısa bir süre zarfında halk içinde tanınır.
1855 yılında meydana gelen Osmanlı-Rus Savaşı’nda Bayazid Paşalığı Rus işgaline uğrayınca savaşta kardeşini kaybeden büyük alim Bayezîdî Erzurum’a geçer. O arada kendisine maddi destekte bulunan oğlunun ticari işleri de kötüye gitmişti.
1856’nın Mayısında aslen Polonyalı olan Aleksandr Jaba Erzurum Başkonsolosu olarak atanmış ve Petersburg’taki Rus Bilimler Akademisi ve Asya Müzesi başkanlığını yürüten Alman doğu bilimcisi Bernard Dorn tarafından, Kürtçe materyallerin araştırma ve toplama önerisi almıştır. Jaba da bunun üzerine, Erzurum’da maddi sıkıntılar geçirdiğinden tam Bayezîd’e dönmek üzere olan Mela Mehmûd’a gidip, kendisinden Kürtçe öğrenmek ve yazılı Kürt edebiyat örneklerini alıp, Petersburg akademisinin şarkiyat bölümüne göndermek istediğini söyler.
Sonraki yıllarda Bayezîdî Kürt dili, edebiyatı ve tarihi araştırmaları yönünden Jaba’nın aydınlatıcısı, memuru ve hocası olur. Jaba okumuş Kürtlerin ve bilhassa Bayezîdî’nin yardımıyla çok sayıda Kürtler el yazılı eseri toplamış ve Petersburg’a göndermiştir. Bu eserler arasında Bayezîdî’nin Kürt tarihi, kültürü ve sözlü edebiyatı hakkında kaleme almış olduğu yapıtlar da yer almaktadır. Tahminen 10 yıla yakın bir ekip çalışması sonucu yüzlerce kitap ve belge Petersburg’a gönderilip, arşivlenir. O arşivin kürdoloji tarihinde altın harflerle yerini aldığı kuşkusuzdur.
Bayezîdî ile birlikte çok sayıda eserin günümüze ulaşmasını sağlayan Jaba, aynı zamanda edindiği bilgi birikimini de kitap haline getirir. Bu şekilde özellikle 19. yüzyıl Kürt edebiyatı konusunda paha biçilmez değerde olan bir yazılı bellek yaratmıştır. Ayrıca Kürtlerin dili, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında en büyük ve eksiklik (50 tane) Kürtçe el yazısı eser koleksiyonu ortaya çıkarır. 90 yıl boyunca yayımlanmayan bu koleksiyon, 1957 yılında M.D. Rudenko tarafından yayınlanan ‘A. Jaba’nın Koleksiyonu - Kürt El Yazmaları’ doğubilimci ve kürdologlar tarafından büyük bir ilgiyle karşılanır. Koleksiyonun en başlıca katkısı ve payı, ünlü Kürt şairleri Feqiyê Teyran, Melayê Cizîrî, Melayê Batê ve Ehmedê Xanî’nin el yazıları günümüze ulaştırmasıdır. Çoğunlukla Bayezîdî’nin emeği ile kurulan bu koleksiyonda pek çok el yazısı ve Kürt edebiyatının klasikleri bulunmaktadır. Bu koleksiyon sayesinde ‘Leyla ile Mecnun’, ve ‘Yusuf ve Zeliha’ gibi orta doğu klasiklerinin Kürtçe versiyonlarının olduğunu da öğreniyoruz.
Değerli bir yazar ve araştırmacı olan Mele M. Bayezîdî’nin çok sayıda kitap ve makalesi bulunuyor. Mele Mehmûd tarih, edebiyat ve gramer çalışmalarının yanı sıra Jaba’nın önerisiyle 1858 yılında ‘Kürtlerin Yaşamı ve Örf-Adetleri’ başlıklı kitabı kaleme almış. Bu kitabında özellikle bölgedeki Kürtlerin yaşamı üzerinde duruyor ve Kürtlerin kıyafetlerini, yemek kültürünü, oyunlarını, anonim çalgılarını, kültür ve sanatını okurlara sunar ve ayrıca aşiretlerin sistemini ve bölgedeki feodal yapıyı yorumlar. Bunların oturup kalkışlarını, evlilik, kadın getirme, kıskançlık, aşiretler arası ihtilaflar, yine Kürtlerdeki şeyh, mele, hurafe inançlarını okuyucuların gözleri önüne serir. Bayezîdî bunlara ek olarak Kürtlerin bayramlarını, şehirdeki yaşamı, göçebe ve köylülerin yaşam ve kültürlerini ayrıntılı analiz edip, yorumlar. Mele Mehmûd Bayezîdî’nin bu kitabı ilk olarak 1963 yılında kürdolog M. Rudenkon’un Rusça çevirisiyle beraber yayımlanmıştır.
2008 yılı Kasım ayında Mele Mehmûdî Bayezîdî ile ilgili bir sempozyum yapılmıştı. Kürtlerin tarihsel ve kültürel gerçekliği alanında uzman olan şahsiyetlerin katıldığı sempozyumda Mele Mehmûd’un kürt kültürünün gelişimindeki katkıları çeşitli sunumlarla anlatıldı. Sempozyum tartışmalarında, Bayezîdî’nin büyük bir sosyolog olduğunu belirten Rus bir akademisyen şöyle bir cümle kullanmış: “Kürtlerin petrolü Mele Mehmûdî Bayezîdî’dir.” Ayrıca bu sempozyumda alınan karar gereği 2009 yılı eylül ayında Duhok Üniversitesi bahçesine Mele Mehmûd’un heykeli dikilmiştir.
Kitabındaki bölge insanının yaşamına dair anlatımlarından bir kesiti burada aktarmakla, Bayezîdî’nin sosyolog yönünü daha iyi açıklayabiliriz: “Bölge insanları Cuma günü yolculuk yapmazlar. İnançlarına göre uğursuzluk getirir. Salı gününü de kötü bir gün olduğunu sayar ve öyle inanırlar. Bir kimse bir iş esnasında bir kere hapşırırsa ona ‘sabır’ derler. O zaman, kişi işine devam etmez veya yolculuğa gitmez. İki kez hapşırdığı zaman ise ‘işini çabuk yap’ derler. O zaman hiç zarar görmeden işini yerine getirir. Eğer birisi bir yolculuğa gittiğinde, yolda bir kadını görür veya boş tencere taşıyan birine rastlarsa uğursuzluk getirir diye tevsir ederler. Bölge halkı nazara inanır. Kendilerine nazar değer diye korkarlar. Beyaz saçlı ve mavi gözlü insanların nazarlarından uzaklaşırlar. Bir keçi kuyruğunu dik sallarsa o gün yağmur yağmayacak demektir. Ama bir keçi kuyruğunu aşağıya doğru sallarsa o gün çok yağmur yağacak demektir. Eğer bir kuş bir evin damına çıkıp öterse o ev halkı sıladaki yakınlarından haber alacaktır diye inanılır. Eğer bir kedi yüzünü yıkarsa denilir ki, ‘bir misafir gelecektir’. Şayet bir lokma ekmek ya da hamur parçası kadının elinden düşerse ‘bir misafir var’ diye inanılır. Eğer bir kelebek lambanın etrafında uçuşup, dolaşırsa buda mektup gelecek’in müjdecisidir. Ayakkabılar üst üste konulmuş ise yolculuk var demektir. Eğer sağ elinin avuç içi kaşınırsa para gelecek, sol elin kaşınırsa kavga çıkacak ve böylece kendilerini kavgaya hazırlarlar demektir. Eğer sağ gözün kirpikleri oynarsa bu kötü bir olay olacak demektir.
Eğer gökkuşağı çıkarsa o yere ucuzluk gelir. Eğer sabah akşam ufuk kızıllaşırsa orada savaş çıkacak demektir. Şayet bir kız nişanlanırda evlenmeden nişanlısı ölürse ‘o kız uğursuzluk getirir’ inancıyla kimse o kızla evlenmek istemez. Özellik bu iki kez tekrarlanırsa ister istemez durum daha da belirginleşir. Ama şayet kız ölüp nişanlısı kalırsa bu uğursuzluk olarak yorumlanmaz ve sayılmaz.” Bu yazılanlar 19, yüzyılın ortalarındaki dönemi içerir.
Aleksandr Jaba’nın Petersburg’a gönderdiği mektuplardan anlıyoruz ki, Mele Mehmûdî Bayezîdî, ünlü Kürt tarihçi Şerefxanê Bedlîsî’nin çalışmasının devamı umuduyla, bin sayfadan oluşan ‘Yeni Kürt Tarihi’ adlı tarihi eseri kaleme almıştır. Söz konusu kitapta Kürt bölge ve sancaklarının 1785-1857 yılları arasındaki 70 yıllık tarihini anlatmıştır. Ancak ne yazık ki bu kitabın akıbeti meçhuldür. Sadece şu ana kadar sadece bu kitaba yazdığı önsözü bulunabilmiştir.
Kürt tarihine ilişkin en önemli özgün kaynaklardan biri olan Şerefname’yi Kürtçeye ilk tercüme eden Mele Mehmûdî Bayezîdî’dir. 1858/59 yıllarında Jaba’nın önerisiyle Şerefxanê Bedlîsî’nin bu eserini Farsça’dan Kurmancî’ye çevirir. Bu çeviri ayrıca Rusya Halk Kütüphanesi’nde bulunan Bayezîdî’nin el yazılarından biridir. Petersburg Kürdoloji bilginleri 1986 yılında bu el yazmalarının basımını yapıp çoğaltarak eseri sahiplenir. Bu kitabın basımı ve sahiplenişi Kürt dili emektarlarının 19. yüzyıldaki mirasının tanınması açısından önemli bir çalışmadır. Bu gerçeklik yakıcılığını hala korumaktadır. Bayezîdî ayrıca, 1856’da kaleme almış olduğu ‘Çîroka Mem û Zînê’ ile Kürtçede ilk modern nesir yazımının da sahibidir.
Kaynak-www.ehmedexani.org