Esasında toplumumuzda  gerek yasalarla  ve gerekse dinen bazı kurallar kesin ve açık bir şekilde yasakladığı halde ihlal edilmektedir. Bunun yansımaları günlük yaşamımıza aynen sirayet etmektedir. Etrafımıza baktığımız zaman daha birçok haram ve yasakların  bizi kuşatıp çepe çevre sardığını görürüz. Evlilik dışı gayr-i meşru ilişkiler, dedikodu, iftira,yalan, yalancı şahitlik, zulüm. Fuhuş, uyuşturucu, tefecilik, içki, kumar, zina,hırsızlık,  şantaj, karaborsacılık,tefecilik, ticarette ahlaksızlık, aşırı kazanma ihtirasının  bir takım manevi ve insani değerlerin önüne geçmesi olarak sıralayabiliriz. Günümüzde bu durum bazı kesimlerce yaşam biçimi olarak  algılanmaktadır. Oysa Hem dinen  hem ahlaken hem de  yasalar nezdinde  yapılmaması gereken temel kurallardandır.

Geleceğimiz olan çocuklarımızın  bizden sonra  iyi, aile ve topluma saygılı, farklı düşünenlere tahammüllü  bir yaşam biçimi tercih etmelerini sağlamak hem bireylerin hem de devletin ana görevi olmalıdır.

Yaşam biçimimizi belli bir zümrenin tekelinde değilde daha demokratik, daha sosyal bir  yapıya emanet etmek gerekir.

Özlemimiz,insanların  inançlarını, dillerini, ve yaşam tarzlarını özgürce yaşadığı bir düzendir. Dinimizin ve yasalarımızın toplum yararına  tesis ettiği bütün güzellikleri yaşamak ve geleceğimize taşımak esas görevimiz olmalıdır. Bu ülke o kadar büyük ki  herkese yetecek kadar  kocaman. Yeter ki beraberce,  bir birimize saygılı olalım, yeter ki, birbirimize tahammül edelim, yeter ki, karıştırıcıların  kötü emellerine  alet olmayalım,  yeter ki bireylerin  kişisel tercihlerine ve yaşam biçimlerine tahammül edelim,  yeter ki  insanların dillerini, kültürlerini inkar etmeyelim. Herkesi olduğu gibi kabul edip bağrımıza basalım. Göreceksiniz o zaman dünya ne kadar güzel olacak